MASONLUĞUN BÜYÜK ÜSTADI (KURUCUSU) HİRAM ABİF'İN HİKAYESİ





Masonların efsane üstadı olan ve bazı kaynaklarda ‘‘kral’’ olarak söz edilen Hiram, kutsal tapınağın inşasına devam etmekteydi. Üstad Hiram, her gün güneş tepeye ulaştığında, Güneş Tanrısı Amon-Ra’ya şükranlarını iletmek ve ustalık sırlarını verdiği işçilerin çalışmalarını gözlemlemek için Amon-Ra Tapınağı’na gidiyordu. Üstad Hiram, tapınağa Güneş Tanrısı’nın ismini vermiş, böylece ona şükranlarını arz etmişti.

Hiram Üstat işçilerini üç sınıfa ayırmış ve bunlara Çırak-Kalfa-Usta unvanlarını vermişti. Her sınıfın ayrı bir becerisi ve bu beceriyi yüksek tutan ayrı bir dinamizmi vardı. Bu dinamizmin temel noktası ise o sınıfın Hiram Üstad tarafından tahsis edilen büyük sırrı idi. Bu sırra erişebilen bir üst sınıfa geçebiliyordu. Üst sınıfa geçebilmek için ise kurallara uymalı, bir üst sınıf ve Büyük Üstad tarafından verilen görevleri mazeretsiz yapmak gerekliydi ve bunun adı Hiram Ağıydı.

Amon-Ra Tapınağı’nın çalışmaları sürerken üç kalfa sinsice bir plan hazırladılar. Jubelo, Jubela ve Jubelum, yani diğer adıyla tarihe ‘‘Juwes kardeşler’’ olarak düşen bu üç kalfa çalışmaktan usanmış, Üstad Hiram’ın emirlerinden bıkmıştı. Jubelo kendisinin bir üstat kadar bilge olduğunu düşünüyor, ustalığa geçememenin hırsı ve kalfa olarak kalmanın kompleksiyle içi içini yiyordu.

Bir gece yanan küçük ateşin ışığı ile aydınlanan odalarında, bakır tas ile şarap içerlerken, Jubelo kardeşlerine sinsi planı anlattı. Sonrasında bu sırra erişmenin ne kadar önemli olduğunu kendince izah etmeye çalıştı. Jubela kardeş kabul etti ancak Jubelum karamsardı. Jubelum belki de kehanet sayılabilecek bir itirazını dile getirdi.

Jubelum’a göre; eğer Büyük Üstad sırrı vermez de sağ kalır ise Juwes kardeşleri ölümlerin en acısı ile tanıştırabilirdi. Jubelo ise Jubelum kardeşi “eğer ölür ise konuşamaz ve kimsede bizi bilemez” telkini ile ikna etti. Böylece Juwes kardeşler Hiram Üstad’ı sır uğruna öldürmeye karar verdiler. Büyük Üstad ertesi gün Amon-Ra Tapınağı’na gitti, ibadetini bitirdikten sonra çıkmak istedi ancak üç kardeş tapınağın üç kapısını da tutmuştu. İlk kardeş Hiram Usta’dan sırları istedi ama o vermedi.

Çırak dereceli bu duvar ustası (mason), elindeki cetvel ile Hiram Usta’nın sağ şakağına vurdu. Bu darbe ile yaralanan Hiram Usta, aldığı darbenin de etkisi ile sol dizinin üstüne çöktü. Kendini toparlaması ile birlikte batı kapısına yönelen Hiram Usta’yı başka bir sürpriz bekliyordu.

Batı kapısında duran diğer kardeş yine sırları istedi ancak Hiram usta reddetti. Cevaba öfkelenen kalfa dereceli duvar ustası (mason), elindeki gönye ile Hiram Usta’nın sol şakağına vurdu. Yüzü kanlar içinde kalan Hiram Usta diğer kapıya yöneldi fakat diğer kardeş orada bekliyordu. O da diğerleri gibi sırları istediyse de bu girişim nafile kaldı.

Bu darbeden sonra Hiram Usta dengesini kaybetti, çöktü, kalktı ama yinede ayakta durmayı başardı. Kurtulurum umudu ile bir hamle yaptı ve diğer kapıya ulaşmaya çalıştı ancak son kapıda onu, son öğrencisi Usta dereceli hain bekliyordu. Bu kişide Hiram Usta’dan sırlarını istedi ise de Hiram Usta kesinlikle reddetti ve ölümü tercih etti. Bu sırları hak etmeyenlerin duyamayacağını ve onlara asla erişemeyeceğini söyledi.

Buna kızan son kardeş Hiram Usta’nın yüzüne ve şakağına çekiç darbelerini ard arda indirdi. Yere yığılıp kalan Hiram Usta’nın yüzünden kanlar fışkırıyordu. Dört bir yan kan olmuştu ve Hiram Usta’nın kanları çağlar boyu sürecek büyük bir gücün simgesiydi adeta.

Üç kardeş katlettikleri Hiram Usta’yı hemen alıp, mabedin bir yerinde bir mezar açmaya çalıştılar ancak burada bulunmasının çok kolay olacağını düşünerek daha uzaklarda bir yere taşıdılar ve gömdüler. Gömdükleri yerin üzerine ise anlaşılmasın diye Akasya dalları diktiler. Hiram Usta’nın yokluğu fark edilince tüm tapınağın inşası bir anda duruverdi. Bunun üzerine Kral Süleyman derhal Hiram Usta’yı aramak için ekipler çıkardı.

Kral Süleyman yayınladığı fermanda; şayet Büyük Üstad Hiram bulunur ise söylenecek ilk kelimelerin mukaddes kelimeler olarak kayıtlanacağını bildirdi. Öyle de oldu. Dört yanda Hiram Usta’nın cesedi aranırken, bir Akasya ağacının dibinde cesede rastlandı.

Hiram Usta’nın bulunduğu esnada sarf edilen ‘’Mac, Benah ve Maoban’’ kelimeleri kutsal sayıldı. Ve sonra 40,000 kişinin de katılımı ile Kral Süleyman Büyük Üstad Hiram Abif için inanılmaz bir tören düzenledi. Hiram Usta’nın tabutu siyah kumaş ile örtüldü. Kral Süleyman ise çok sevdiği dostu ve ustası Hiram Abif’in tabutunun önünde durup şu duayı okudu;

“Her şeye kâdir ve sonsuz Tanrım! Senin günlerinin ya da merhametinin sonu yoktur. Bizi dünyaya sana hizmet edelim diye yolladın ama hatalar yaparak senden uzaklaşıyoruz. Her yerden gelen felaketler yüzünden hayatımız kısa süreli ve usandırıcı oluyor. Hacılığımızın günleri az ve kötüdür, vücutlarımız kırılgandır, tutkularımız şiddet dolu ve yoğundur. Anlayışımız zayıf ve irademiz sapkındır. Merhametli babamız bizi koru. Senin ihtişamına tapınıyoruz ve çocuklar gibi senin sonsuz merhametine güveniyoruz. Bize iyi yaşabilmemiz için sabır ve kötülüğe aynı ölmüş kardeşimizin direnebildiği gibi direnmek için irade bahşet. Ey merhametli babamız, bize sana tapınabilmemiz için güven ve inanç ver. Yaşabilmemizi sağla; sağla ki öldüğümüz zaman kendisini uykuya adamış birisi gibi mezarımızda yatabilelim. Ve insanların zihinlerinde değerli olarak anılalım. Kutsa bizi ey Tanrım! Sevgili kardeşliğimizi kutsa; Ölmüş kardeşimizin bize bıraktığı örnekleri canlandırarak yaşayalım ve son olarak bu dünyayı senin doğrularını bilerek terk edip bir sonrakine geçelim. (7)

KURSAD BERKKAN