UZAYLILAR TANRI MI? HZ. iBRAHİM UZAYLILAR İLE KARŞILAŞTI MI?


Pek çoğumuz Hz. İbrahim ve Nemrud hikayesini biliriz, Mezopotomya’da hüküm sürmekte olan Babil halkının yıldızlara tapındıkları anlatılır. İşte babil halkı gibi bugünde yıldızlara tapınmanın doğruluğuna zemin hazırlamaya çalışanlar mevcuttur.Babil halkının yıldızlara tapınmasının yegane sebebi yıldızlardan yani başka gezegenlerden gelen üstün teknolojiye sahip varlıklara şahit olmalarıdır.

Babil halkını kendi tarihleri boyunca bir çok kez ziyaret eden dünya dışı varlıklar şüphesiz ki kendilerinin dünya dışındaki yıldızlardan gelmiş olduklarını anlattılar. Bu nedenle de kendilerinden daha üstün olanaklara sahip ve uçabilen gökten inen bu yaratıkları Babil halkı Tanrı kabul etti.

Bilinmez ama belki de bu varlıklar kendilerini Tanrı diye tanıttı. Hz. İbrahim ise kitabımızın ön sözünde belirttiğimiz gibi Tanrıların uzaydan gelemeyeceğini, yıldızların yaratıcı olmayıp, yaratılan olduğunu söylemesi üzerine çok büyük tepkiyle karşılaştı ve yakılmak istendi. Hz. İbrahim yıldızların yaratan olmadığını biliyordu peki ama nasıl ?

Şüphesiz Hz. İbrahim’e Allah’dan vahiy gelmişti ancak bu kadarlada sınırlı değildi. Nitekim yineAllah’ın kutsal kitabı Kuran’da belirttiği bir ayet aslında yine olaya son noktayı koymaktadır.

Hz. İbrahim vahiyden ziyade bizzat diğer yıldızlarda yaşayan varlıkları görmüştür ve onların yaşamlarına şahit olmuş ve  Allah’ın (cc) bildiği üzere orada da meskun bulunan canlıların Tanrıdeğil yaratılmış birer varlık olduğuna kendi gözleriyle şahitlik etmiştir.

İşte bahsini ettiğimiz ve konumuzun kaynağını oluşturan ayette yüce Allah şöyle buyuruyor ;


وَكَذٰلِكَ نُرٖى اِبْرٰهٖيمَ مَلَكُوتَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِنٖينَ

-Ve kezalike nuri ibrahime melekutes semavati vel erdi ve li yekune minel mukinîn.

-Böylece biz İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu (muhteşem varlıklarını) gösteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun.

Bu ayettende anlaşılacağı üzere ayeti daha sadeleştirecek olursak Allah ayetinde Hz. İbrahim’e göklerdeki ve yerlerdeki meleküt yani canlı alemini göstermişti. İslami literatürde yedi kat sema olayını hatırlayacak olursak sanırım Hz. İbrahim’e gösterilen göklerdeki canlıların sadece kuşlardan ibaret olmadığını anlayabiliriz. Sonuç olarak yıldrızlara tapınan Babil halkını bizzat gözleriyle yıldızlarda yaşayanları görerek Allah olamayacak kadar aciz varlıklar ve bununda ötesinde onlarında tek olan Tanrı’ya inandıklarını idrak eden Hz. İbrahim’in “yıldızlar yaratıcı değil yaratılandır”tebliği bugün iddia edildiği gibi yıldızlardan gelenlerin Tanrı olmadığını ortaya koyduğu gibi ayrıcada hem dünya dışı varlıklar arasında da İslam ehli yaratılmışlar olduğunu göstermektedir. Ayrıca yineKuran’daki mükemmel ayetlerden birinde şöyle buyurulmaktadır;

وَمِنْ اٰيَاتِهٖ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْ اِنَّ فٖى ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْعَالِمٖينَ

  • Ve min ayatihi halkus semavati vel erdi vahtilafu elsinetikum ve elvanikum, inne fi zalike le ayatil lil alimîn.

  • Göklerin ve yerin yaratılması, (göktekilerin ve yerdekilen) dillerinin ve renklerinin farklı olması da O’nun (kudretinin) delilidir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır.

Allah bu müthiş ayetinde renklerimizin farklı farklı olduğunu haber veriyor. Dünyamızı ziyarete gelen varlıklarla bir şekilde temas eden yada onları yakın mesafeden gözlemleyen insanların tariflerine göre bu dünya dışı varlıklar farklı renklerde ve farklı dillerde gözlemlenmiştir. Bugün bazı kesimlerin iddia ettiği gibi Tanrı yada Tanrı’lar uzaylılar değildir aksine bu ayetlerde de görüldüğü gibi Tanrı “Uzaylıları da ben yarattım” buyurmaktadır. Yani uzaylıların Tanrı olmadığını ve yaratıcının tek olduğunun delilidir bu ayetler. Hatta Tanrı olgusunun uzaydan gelen varlıklar olduğu tezi en çok Eric Von Daniken’in kitaplarıyla yankı bulmuştur.

Fakat Daniken bir kitabında kısa bir bilim kurgu hikaye kurguluyor ve bunu bahsetmek istediği konuya giriş ve temel olarak ele alıyor. Aslında Daniken burada tamda bizim konumuzda ele aldığımız ve savunduğumuz şekilde diğer yıldız sistemlerinden gelen varlıkların Tanrı olamayacağını ancak ilkel insanların son derece ışıklı gemilerle gelen bu varlıkların Tanrı sandıkları olasılığını işliyor. Sayın Daniken “Tanrıların Arabaları” isimli kitabındaki bu kurguya konumuza devam etmeden önce bir göz atalım;


“Uzay gemisiyle yapılacak bir yolculukta neler olabileceğini hep birlikte düşünmeye çalışalım. Elbette sözünü ettiğim yolculuğun gerçekleşmesi çok kısa bir süre alacaktır. Bununla birlikte uzay gemimizin 150 yıl sonra bilinmeyen bir yıldıza gitmek için dünyadan ayrıldığını düşünelim. Gemimiz, deniz aşırı gemiler büyüklüğünde ve 100,000 ton kalkış ağırlığında olsun. İmkansız mı ?

Hiç sanmam ! Daha bugünden parça parça yörüngeye sokulan uzay gemileri, dünya çevresinde dolaşırlarken birleştirilebiliyorlar. Hem bu birleştirme işlemi yirmi yıldan az bir süre sonra gereksiz kalacak çünkü aya gidecek dev gemileri yerde hazırlamak bir sorun olmaktan çıkacak üstelik yarının roket atma işlemi için sürdürülen temel araştırmalar tam yol ilerliyor. Bu araştırmalardan anlaşıldığına göre, geleceğin roket motoru, gücünü nükleer enerjiden alacak. Aynı alandaki yeni atılımlar arasında uygulama imkanı, basit parçalar üzerinde yapılan fiziksel deneylerle ispatlanan “Foton Roketi”’de var. Gövdesined taşıdığı yakıt, roketi ışık hızına öylesine yaklaştırıyor ki, göreliliğin her etkisi özellikle fırlatıldığı yerle kendisi arasındaki zaman farkı açıkça görülebiliyor. Roket çalışınca yakıt elektromanyetik radyasyona dönüşüyor ve salkım biçimi bir itici güç olarak, ışık hızıyla gövdeden ayrılıyor.

Teorik olarak bu sistemle donatılmış bir uzay gemisinin ışık hızının %99’una ulaşması gerekir. Bu hız güneş sistemimizin sınır kapılarını ardına kadar açmak için yeterlidir. Akıllara durgunluk veren bir düşünce!...
Ancak yeni bir çağın belkemiği sayılabilecek olan yirminci yüzyıl insanıy büyük babasının tanık olduğu ve akıl almaz bulduğu tren, elektrik, telgraf, otomobil ve uçak gibi teknolojik gelişme ürünlerinin, bugün olağan üstü bir yanı kalmadığını aklından çıkarmamalıdır. Aynı şekilde kendisi de ilk radyo yayınlarına, renkli televizyondan izlenen ilk uzay yolculuklarına ve dünya çevresinde dönpü duran uydulara tanıklık etmiş her halde bir çoğunu akıl almaz bulmuştu. Kuşkusuz onun çocuklarının çocukları gezegenler arası yolculuklara çıkacaklar ve üniversitelerin teknik bölümlerinde kozmik araştırmalar yapacaklardır. Gelelim hedefi uak bir yıldız olan uzay gemimizin yolculuğuna, her şeyden önce gemi tayfasının vakit öldürmek için nasıl bir yol tuttuğunu düşünmeye çalışalım.

Çünkü Einstein’in izafiyet teorisine göre ışık hızının hemen altında yol alan bir uzay gemisinde zaman, dünyada kalanlara göre çok daha yavaş geçer. İnanılmaz gibi görünüyor ama uzay gemimiz ışık hızının %99’una varan bir hızla gidiyorsa, dünyada geçen bir yüzyıla karşılık, geminin içinde ancak 14 yıl geçmiş demektir.

Zaman böyle ağır ağır akıp giderken gemi adamları hem görevleri inceleyerek, onların yerlerini belirleyecek, görüntü analizleri yapacak, yer çekimlerini hesaplayacak ve yörüngelerini ölçeceklerdir. Son olarak da koşulları dünyamıza en çok benzeyen bir gezegeni iniş yeri olarak seçeceklerdir. Bunda amaç, tükenmeye yüz tutan yakıtlarını yenilemektir.

İnilecek gezegenin dünyamıza çok benzediğini kabul edelim. Daha önce de belirttiğimiz gibi, bunun olmaması için hiçbir neden yoktur. Gezegen, dünyamızı 8000 yıl önceki durumuna benzemekte ve üzerindeki uygarlık da aynı aşamayı yaşamaktadır. Elbette bütün bunlar inişten önce, gemideki araçlarla belirlenmiştir. İnilecek alan bölünebilir madde kaynaklarına en yakın olan bölgedir, Gemideki araçlar Uranyum madenlerinin hangi dağ sıralarında bulanabileceğini de güvenilir ve çabuk bir biçimde göstermektedir.

İniş tasarlanan biçimde gerçekleştirilir.

Gemi adamlarının gözüne ilk çarpan şey taştan araçlar yapan, mızraklarla vahşi hayvan avlayan, otlaklarda koyun ve keçi sürülerini güden, ilkel biçimde çanak çömlek ve ev gereçleri yapan bir takım yaratıklar olur. Acaba bu ilkel yaratıklar, gökten inen canavar ve içinden çıkan garip şeyler hakkında ne düşünürler ? Her halde ilk yapacakları şey yerlere kapanıp yüzlerini toprağa gizlemek olacaktır.

O güne kdar aya ve güneşe tapmışlardır ama şimdi gerçekleşen korkunç bir şeydir. Tanrılar gökten inmişlerdir.

Olayın ilk heyecanı geçince, ilkel yaratıklar bir kaya ardına geçip olanı biteni izlemeye koyulurlar. Az ötelerinde kafalarında çubuklu şapkalar taşıyan (antenli başlıklar) geceyi gündüze çevirebilen (ışıldaklar) Tanrılar harıl harıl çalışmaktadırlar. Yabancılar hiç güç harcamadan göğe yükselirken (roketli kemerler sayesinde) gezegen sakinleri neredeyse küçük dillerini yutarlar. Bilinmeyen hayvanlar homurdana vızıldaya gökte uçmaya başlayınca da (helikopterler ve işe yarayan taşıtlar) yüzlerini yine toprağa gömerler. Son olarak tüyler ürperten bir “bumm” sesi duyulur, (deneme patlaması) Yaratıklar çil yavrusu gibi dağılarak mağaralarına kaçışırlar. Artık bizim astronotlarımız onların gözünde yüce birer Tanrıdır artık.

Günler geçer, uzay adamları yoğun çalışmalarını sürdürürler bir güh rahipler ve büyücülerden oluşan bir t opluluk tanrılarla ilişki kurmak için ilkel iç güdüleriyle gözlerine kestirdikleri başkana yaklaşıklar. Yanlarında konukseverliklerini gösterecek armağanlar vardır. Uzay adamlarımız elektronik beyin aracılığı ile onların dillerini hemen öğrenirler ve nezaketlerine hemen teşekkür ederler. Uzun uzadıya kendilerinin Tanrı olmadığını tapmaya değer bir üstünlük taşımadıklarını anlatırlarsa da, bir sonuç alamazlar. İlkel dostlarımız başka ise başka türlü düşünmektedirler. Onlar yıldızlardan gelmiş, büyük güçler göstererek mucizeler yaratmışlardır.

Tanrılardan başka bir şey olamazlar! Uzay adamları direnerek yardım teklif ederler ancak sonuç yine aynıdır. Olan bitenler çoktan karşılarındaki ilkel yaratıkların anlayış sınırlarını aşmıştır. Uzay gemisi evrenin karanlıklarında kaybolup gidince, geride kalan dostlarımız, bu inanılmaz mucizeyi konuşmaya başlayacaklardır. Tanrılar buradaydı! Başlarından geçenleri babadan oğla, anneden kıza geçecek destanlar biçimine sokacaklar, Tanrıların geride bıraktığı armağanları küçük araçları tapınaraklarına kaldırarak kutsal emanetler olarak koruyacaklardır.

Eğer yazıyı keşfetmişlerse olup bitenler korkunç olağan üstü ve mucizevi diye niteleyerek yazmaya koyulacaklardır. Kitapları ve resimleri sağır edici gürültülerle gökten inen bir uçan gemiyi ve altın elbiseli tanrıları anlatacaklardır. Denizlerin ve karaların üstünde uçan savaş arabalarından korkunç silahlardan söz edecek, tanrıların geri dönmeye söz verdiklerini altını çize çize belirteceklerdir. Bir zamanlar gördüklerini kayalar üzerine çizmeye koyulacaklardır. Kafalarında başlıklar ve çubuklar bulunan şekilsiz devler göğüslerinde çantalar taşıyan yaratıklar ne olduğu bilinmeyen varlıkların binip gökyüzünde dolaştıkları toplar üstünde ışınların fışkırdığı değnekler, kocaman böceklere benzeyen ve taşıt aracı olduğu kesin olan garip biçimler”

Sayın Daniken’in bu anlatımı aslında konumuzun başında da belirttiğimiz gibi tarih öncesi liyeroglif ve bir çok kalıntıdaki “Yıldızlardan Gelen Tanrılar” kavramını mantığa uygun biçimde anlatmaktadır. Bugünkü iddia sahipleri antik çağlardan kalan izler kalıntılar ve hiyerogliflerde uçan nesneler ve onları kullanan uzaylıları gökten zuhur ettikleri için Tanrı saymışlardır. O dönemlerde elbette dünyada Tanrının bir elçisi vardı ancak bu elçi herhangi bir kavme gönderilmişti ve daloyasıyla tüm kavimlerin o elçinin buyruğunu işitmeleri olasılığı azdı.

O dönemde elçi bütün kavimlere gönderilmediğine ve İslam dininin tüm insanoğluna gönderildiği o dönemlerde bilinmediğine göre, antik çağda yaşayan ve Tanrı bilinci olmayan insanların gökten inen uçan cisimleri ve içindeki üstün teknoloji ile donatılmış varlıkları Tanrı olarak görmelerinde bir beis aramamak gerek. Fakat bugün durum çok farklıdır insanoğlu din bilincine varmış durumdadır. Dünya üzerindeki bir çok din yaratıcı ir kuvvetin olduğunu varsayarak ona tapınmaktadır. Zaten evrendeki her şey ama her şey Tanrının varlığını kanıtlamaya yetiyorda artıyor bile. 

KURSAD BERKKAN

Yorum Gönder

0 Yorumlar