YARATILIŞ, İNSAN VE TANRI : CAOS, OSMOS, COSMOS




20. Yüzyıl başlarına kadar bilim dünyasınca kabul gören görüş evrenin sonsuz boyutlara sahip olduğu ve yine aynı şekilde sonsuz zamandan beri var olduğu ve yine sonsuz zamana kadar varolacağı şeklindeydi. 

Bu görüşe göre evren durağan bir evrendi ve herhangi bir sonunun olmadığı gibi başlangıcı da olamazdı. Bu görüşe göre şayet durum böyle ise evren maddeler bütünü olarak ele alınmakta ve dolayısıyla bir yaratıcı kuvvetin varlığı ihtimali ise ortadan kalkardı. Bu görüşe astronom Fred Hoyle’de karşı çıkmış ve Bin Bang deneyini kabul etmemiştir. 

Nitekim Hoyle’ye göre Big Bang hiçbir zaman gerçekleşmemiş, şayet böyle bir şey vukuu buldu ise yoktan varoluş denen gerçeklik ivme kazanacağını düşünüyordu. Bu durum Big Bang’e karşı çıkan ateist astrofizikçilerce dahi kabul edilmiştir. Bu kurama göre Big Bang doğru ise yoktan varoluş mutlaka olmalıdır. 

Geriye sadece Big Bang’ın ispatı kalmaktaydı. Fakat Fred Hoyle gibi astronomlar evrenin başlangıcına dönüş olamayacağını ve hiçbir şekilde tarifinin mümkün olamayacağını savunmuşlardır. 

Nitekim böyle bir şey olduğunda ise yapılan hesaplara göre yoktan varoluşun başladığı evrenin başlangıcında tüm fizik kuralları yerle bir olmaktaydı. Bu nedenle bazı bilim adamlarınca Big Bang mümkün değildi. Fakat Big Bang deneyinin sonuçları ortaya çıktıkça onlarda yavaş yavaş semavi dinlerin asırlardır savundukları Tek Tanrı inancının doğruluğu konusunda kafa yormaya başlamışlardı.

Big Bang'in tek delili genişleyen evren değildi. Zaman içinde bilim adamları Big Bang teorisini doğrulayan başka bulgulara ulaştılar. George Gamov bu bilim adamlarından biriydi. 1948 yılında Gamov, Georges Lemaitre'in hesaplamalarını geliştirdi ve Big Bang'e bağlı olarak yeni bir tez ortaya sürdü. 

Buna göre evrenin Büyük Patlama ile oluşması durumunda, evrende bu patlamadan geriye radyasyon olarak adlandırılan bazı kalıntıların olması gerekiyordu. "Olması gereken" bu kanıt çok geçmeden bulundu.

1965 yılında Arno Penzias ve Robert Wilson adlı iki araştırmacı söz konusu kalıntıları içeren dalgaları keşfettiler. "Kozmik Fon Radyasyonu" adı verilen bu radyasyonun Big Bang'in ilk dönemlerinden kalma olduğu ortaya çıktı. Penzias ve Wilson, Big Bang'i deneysel olarak ilk gösteren kişiler oldukları için Nobel Ödülünü kazandılar.

1989 yılına gelindiğinde ise, George Smoot ve beraber çalıştığı NASA ekibi, COBE adlı yapay bir uyduyu uzaya gönderdiler. Bu gelişmiş uyduya yerleştirilen hassas tarayıcılar, Penzias ve Wilson'ın ölçümlerini doğruladı. 

Sonuçlar, tarayıcıların kesinlikle evrenin başlangıcındaki büyük bir patlamanın sıcak, yoğun konumunun kalıntılarını gösterdiğini kanıtladı. Çoğu bilim adamı COBE'nin başarısını Big Bang'in olağanüstü bir şekilde onaylanması olarak yorumladı.

Bu bulgu ve bilim adamlarının yorumları dünyanın birçok TV kanalında yer alacak kadar büyük bir yankı uyandırdı ve yüzyılın en büyük buluşu olarak haber verildi. Hatta bazı kanallar haberi Allah'ın varlığının delili olarak duyurdu. 

 Big Bang deneyi ile ortaya çıkan bir diğer konu ise evrenin aşamalar halinde yaratılmış olduğu konusudur. Bin Bang ile ortaya çıkan sonuç evrenin farklı aşamalar geçirmek suretiyle meydana geldiği tezidir. 

Big Bang’e göre evren önceleri çok yoğun ve sıcak bir durumdadır ve evrenin genişlemesiyle yoğunluk ve sıcaklık düşmüş ve buna bağlı olarak farklı aşamalar yaşanmıştır. Bu süreçlerde ilk patlamadan atom altı parçacıklara, atom altı parçacıklardan ilk atomlara, ilk atomlardan yıldızların farklı evrelerine kadar süreçler yaşanmıştır. Tüm bu oluşumlarda aşamalı bir süreç vardır ve her süreçteki oluşumlar diğerlerinden farklıdır. 

Görülmektedir ki evren Big Bang teorisine göre bazı safhalardan geçerek meydana gelmiştir. İşte tıpkı Big Bang teorisinin ortaya koyduğu bu veriler gibi kutsal metinlerde aynı şeyleri söylemektedir. Üstelik Big Bang teorisinden asırlar evvel bunu açıklamışlardır. Örneğin kutsal kitaplar evrenin tıpkı Big Bang’ın açıkladığı gibi evreler halinde yaratıldığını söylemektedir. Kutsal kitapların kullandıkları ortak dilde evrenin altı günde yaratıldığı anlatılmaktadır. Şimdi kutsal kitaplardaki bu açıklamalara bir göz atalım;

Önce mucizeler kitabı Kuran’dan başlayalım;

AR’AF SURESİ / 54
Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan ve Arş’a kurulan, geceyi, kendisini durmadan takip eden gündüze katan, güneşi, ayı ve bütün yıldızları da buyruğuna tabi olarak yaratan Allah’tır. Dikkat edin, yaratmak da, emretmek de yalnız O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı yücedir. 

FURKAN SURESİ / 59
Gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yaratıp sonra arş üzerinde egemenlik kuran O'dur.

HADİD SURESİ / 4
O odur ki Gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra arş üzerine istiva buyurdu, Yere gireni ve ondan çıkanı, Gökten ineni ve ona yükseleni hepsini bilir ve her nerede olsanız sizinle beraberdir, hem Allah her ne yaparsanız görür 

KAF SURESİ / 38
Yemin olsun, biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yarattık. Ve bize hiçbir yorgunluk dokunmadı. 

Daha bir ayetinde Allah evreni yaratırken 6 gün deyimi ile farklı evrelerde yaratılışı anlatmaktadır. Tıpkı Kur’an’da olduğu gibi diğer kutsal kitaplarda da bu durum anlatılmaktadır. 

Tevrat - MISIRDAN ÇIKIŞ   Çık.20: 11 
Çünkü ben, RAB yeri göğü, denizi ve bütün canlıları altı gün de yarattım, yedinci gün dinlendim. Bu yüzden Şabat Günü'nü kutsadım ve kutsal bir gün olarak belirledim.  

Görüldüğü üzere kutsal kitaplarda yaratılış evreleri gün kelimeleri ile bildirilmiştir. Tevrat’ta geçen gün kelimesi Kur’an ile benzeşmektedir çünkü Tevrat’ta “Yövm” olarak bu kelime Kur’an’da “Yevm” olarak geçmektedir. Bu kelime diğer anlamı ile de “devir” sözcüğüne karşılık gelmektedir. İşte bu şekilde evrenin aslında durağan olmadığı Big Bang deneyi ile kanıtlanmış tıpkı kutsal kitaplarda yaratılış evresi olan altı gün kavramı gibi evrenin yaratılışının safhalar olduğunu ortaya koymuştur. 

Gelişen bilim teknolojisi sayesinde evrenin durağan oluşu gibi kavramlar temelinden yıkılmıştır. İsviçre’de gerçekleştirilen ve Cern deneyi olarak bilinen deneyle ve yine daha öncesinde 20. yüzyıl teknolojisi ile kanıtlanmıştır ki evrenin bir başlangıcı olduğu, yok iken bir anda büyük bir patlama ile var olduğu modern fizik kurallarınca da kabul görmüştür. Evrenin aslında yoktan var edildiği 20. yüzyılda hem bilimsel değerlendirmeler hem de fizik yasaları çerçevesinde de kabul görürken bu durumu Kuran’ı Kerim 1400 yıl önce bildirmiştir. 

EN’AM SURESİ / 101
Bedius semavati vel ard, enna yekûnu lehu veleduv O, gökleri ve yeri örnekleri yokken yaratandır

Kur’an’ın bizlere yine bilimsel bir kanıtı açıkladığı bu bilgiler, fizik ve bilimin bulgularıyla bugünde görülmüştür ki tam bir uyum içersindedirler. Bugün astrofizik bulguları göstermiştir ki evren orijinal adı ile “Big Bang” yani büyük patlama ile yaklaşık olarak 15 milyar yıl önce tek bir noktanın patlamasıyla yokluktan var edilmiştir. 

Evren Big Bang ile başladı Big Crunch ile son bulacak... 

Yani büyük patlama ile başladı, büyük çarpışma ile son bulacak.

Tüm evren Caos çizgisinden başlayıp Cosmos çizgisi üzerinde seyrine devam etmektedir. 
Caos düzensizliktir, Cosmos ise düzendir.. 

Bin Bang ile başlayan Caos ortamı Ca-Os-Mos denklemi ile tüm yaratılmışlara hayat vermiştir. 

Başlangıç ve sonuç arasında ki süreç olan Osmos insan için bir solucan deliğidir ve her mükellef canlı bu seyirden geçmek durumundadır. 

Ve Kur'an'da bahseder bu üç aşamadan

Tekvir 15'de Fe lâ uksimu bil hunnes - Merkezi Çekim Kuvvetine Yemin olsun demektedir... 
İlk başlayan düzensizlik Caos merkezi çekim kuvvetinin yaratılması ile düzene girmiştir. 
Ve devam eder Tekvir 16'da, El cevâril kunnes - Yörünge üzerinde bir görünüp bir kaybolup düzen ile akıp gidenlere..

CAOS (HUNNES)  COSMOS (KUNNES) 

Bu ikisi arasında ki nötral bölge olan Osmos yani solucan deliğinden geçmekte olan bizler Tekvir suresinde "Ahdarat" yani Osmos düzeninde yaşamımızı sürdürüyoruz. 

Yazımızda hatalar var ise nefsimizdendir, isabet ve tesir ederse Rabbimin lütfudur... 

Saygılarımla

Kursad BERKKAN


Yorum Gönder

0 Yorumlar